26 Ocak 2010 Salı

ANILARDAN


Aile büyüklerinin değeri nedense onları yitirdikten sonra ortaya çıkar. Gerçi ben dahil hiç bir torununun dedem akıllarıdan çıkmaz. Çıkamaz. Herkesin onunla ilgili mutlaka güzel anıları vardır.
    Akşam olup gaz lambaları yandığında sofralar kurulurdu. Bizde iki sofra olurdu biri dedemin diğeri bizim. Ama ben dedemle otururdum. Onun yanında olmak büyük keyifti.  Yemek faslı bittimi dedemin çay keyfi başlardı. Belkide çay içme keyfi bana ondan kaldı. Misafiri varsa yanında daha keyifli olurdu. Eskilerden başlardı anlatmaya... Kolay değil yıllarını savaşlarda geçirmişti. Kurtuluş savaşının büyük bir bölümünde yer almıştı. Anlattığına göre kardeşi köy muhtarı olduğu için askere gitmiş, ama daha çocuk, atıyla, silahıyla katılmış savaşa, 93 harbini ilk ondan öğrendim. Diğer savaşlarıda.
      Savaş yılları ile ilgili onlarca anısını dinledim. Diğer torunları gibi... Kendi okumamıştı. Savaşa çocuk yaşta gitmiş yıllarca kalmış gelincede ailesinin işlerine koşturmuş. Ama okuma aşkı her zaman içinde bir ateş olmuş dedemin. 60 lı yıllarda kızını okula genderen hemde köyünden kilometrelerce uzağa başka ile uğrlayan bir adam. Bunulada kalmayıp. Halk eğitimde öğretmen olunca il il arasında yıllarca sürüklenen bi adam.  Etek boyu dizinin üstünde diğe köy imamının söylenmesine kızıp o na cumhıriyetin ne olduğunu anlatabilen dedem. Okuma aşkı bundan başka nasıl açıklanırdı acaba. İlkokulda okurken Sarıkamış'a gidince ya bir gazete ya da bir hikaye kitabı alıp gelmesi, O'nun okumaya olan açlığını ortaya koyardı heralde.
       Cumhuriyet aşkı bir başka idi. Neden savaştığını bilen bunun için vatanına bağlığını ifade edecek bir cümle bulamıyorum. Şimdi bakıyorumda hep birlikte O bir avuç insanın dişyle tırnağıyla kurduğu bir ülkeyi ne hale getirdik. Övünelim değilmi.
       Bizi de, anılardan başlığıyla birileri anlatır ama bu hatıralarla mı? Acaba...
                                         ....................

yağbasan köyü: KIŞ GECELERİ




yağbasan köyü: KIŞ GECELERİ

KIŞ GECELERİ


Çocukluk yıllarımız. 70'li yılların sonu, 80'li yıllara, yani karatmalı gecelere sıkıyönetimli yıllara az kalmış. Sarıkamış'ta, öğrenci hareketlerinin sıkça olduğu yıllar. Benim hatırladığım , babamın Seyfettin amcamın çocuklarından Kerem abiyi her seferinde başka yolardan köye getirmesiydi. İlçenin puslu havası köye hiç uğramazdı. Hatırımda kalan boyumuzca kar ve soğuk kış geceleriydi. Sabahları annemle babmın atışmalarına uyanırdım. Bu atışmalar daha çok hafta sonları olurdu. Hayvanları beslemeye babam bizimde gitmemizi isterdi. Annem sinirli ama kısık sesiyle "sen gitsen ne olacak" çıkışmasıyla benim tembelliğim daha da zevkli hale gelirdi. Akşam oldumu Hüsamettin macamın yanına giderdik veya O, elinde kitaplarıyla gelirdi. (Battal Gazi v.b) biraz okur, sonra bize okuturdu. Bu görev en çok bana düşerdi. Amcam akşam erken uyur,bu nedenle kendi evindeyse bizi kovarcasına "hadi gidin sabah oldu ben yatacağım" derdi. Bizim en sevdiğimiz an buydu. Onun bu sinirli hali de çok hoşumuza giderdi.
Kış çok çetin geçerdi Yağbasan da. Sabah kalktığında evin kapısı tipinin yığdığı karlarla dolu olurdu. O günlerde her evin girişinde bir kürek bulunur, çıkarken karlar temizlenerek çıkılır. Küreğin eni kadar iz açılır herkes o izden giderdi.
Akşamları teneke sobalar yakılır. Sobaların mutlaka arka tarafında fırını olur. Burada patetesler pişirilir. Çay eşliğinde lavaş arasına konarak yenirdi...
En güzeli bu kış gecelerinin bol misafirli olmasıydı. Şimdiki gibi büyük şehirlerinin kibirleri daha üzerimize bulaşmamıştı. Misafirlik için önceden haber verilmezdi. Akşam karar verilir ve gidilirdi. Gençler aralarında oyunlar oynar, büyüklerde eskilerden sohbet açar ve o gece bitiremezlerdi. Bir ara sesler yükselir, sanırsın kavga var, oysa ya bir isimde anlaşamamışlar yada olayı farklı hatırlamışalar. Biz onlara bakar içimizden gülerdik.
Şimdi orada gene aynı kışmı var? Dostluklarda burdaki gibimi oldu? Akşam olunca duvarlar ve yanlızlık mı kalıyor acaba....